Ocak ayının başıydı Trabzon'da köyde oturuyoruz bir telefon geliyor benim acil olarak İstanbul'a gitmem gerektiğine dair, sağlık ocağında temizlik görevlisi olarak işe başlayabileceğimi ve acil olarak İstanbul'a gelmem gerektiğini ifade eden bir telefon.
Aile meclisinde görüşmeler başlıyor babam gitmemi istemiyor. Ben ise artık baba parasıyla yaşamak istemediğim için işe girmek istiyorum. Annem bir taraftan benim gönlümü yapmaya çalışıyor bir taraftan babamın endişeleri ile mücadele ediyor. Aile istişaresinden sonra İstanbul'a gitmek üzere hazırlıklara başlıyorum telefon ile bilet ayarlanıyor bavullar hazırlanıyor ve 3 Ocak Pazartesi günü saat 14.00'te Çaykara'dan otobüsle İstanbul yoluna koyuluyoruz.
İstanbul'a indiğimin ertesi günü vakit kaybetmeden soluğu İl Sağlık Müdürlüğünde Alıyorum. Zira uzun bir süredir iş arıyordum ve bulamıyordum Trabzon'da çalmadığım kapı kalmadı ama maalesef bulamamıştım. Şimdi bulduğum bu işi de kaybetmeden bir an önce başlamam gerektiğini biliyordum. 4 Ocak Salı günü İl Sağlık Müdürlüğü'nde taşeron firma temsilcisi olan Ümit Bey ile görüşmek üzere yanına gidiyorum.
Kendisine temizlik görevlisi olarak çalışmaya başlayacağıma dair telefon aldığımı söyledim. Yaptığımız sohbet esnasında lise mezunu olduğumu Bilgisayar İşletmenliği ve Bilgisayarlı Muhasebe Sertifikası sahibi olduğumu Word, Excel programlarını bildiğimi web tasarımı konusunda bilgim olduğunu ifade ettim.
Hazırlanacak evrakların listesini teslim etti. Evrakları hazırladığımda kendisine teslim etmem gerektiğini söyledi. İşe girişimin yarın yapılacağını evrakları hazırladıktan sonra kendisine gönderebileceğimi söyledi. Yanımda Sultanbeyli ilçesinden bir yetkili ile telefon görüşmesi yaptı. Kendisine Sultanbeyli’ye bir eleman gönderiyorum kendisi bilgisayar bilgisi olan oldukça iyi ve kalifiye arkadaş olduğunu ofis görevlisi olarak işe başlayacağımı söyledi.
O an ben şok yaşamaya başladım 1400 km uzaktan Trabzon'dan sağlık ocağında temizlik görevlisi olmak için gelen ben, işe başlamadan terfi almıştım. Kendisine bunu sorduğumda senin gibi adamı temizlik te niye harcayayım dedi. İnanın yaşadığım şoktan dolayı buna bile sevinemedim.
Bana da evrakları hazırladıktan sonra Sultanbeyli ilçesinden her gün buraya kuryenin geldiğini evrakları kurye ile gönderebileceğimi ve yarın gidip Dr. İsmail Bey ile görüşmemi, işe girişimin yarından itibaren başlayacağını söyledi.
5 Ocak Çarşamba günü Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir kamu kurumunda taşeron firma çalışanı olarak Sultanbeyli'de Sağlık Grup Başkanlığı’nda görevime başlamak üzere gittim.
İlçe Sağlık Grup başkanımız Dr. İsmail beyle tanıştım. Kendisine İl Sağlık Müdürlüğü’nden gönderildiğimi grup başkanlığında görevlendirildiğimi ifade ettim.
Sohbet sırasında İl Sağlık Müdürlüğü’ndeki görevlinin kendisine şahsımın bilgisayar sertifikaları olduğunu söylemesinden dolayı bilgisayar bilgimi öğrenmek için sorular sormaya başladı.
Kendisine Bilgisayar İşletmenliği ve Bilgisayarlı Muhasebe Sertifikası sahibi olduğumu web tasarımı konusunda bilgim olduğunu ifade ettim bu duruma çok memnun oldu, zira böyle bir kalifiye elemanın elinde olmadığını söyledi.
Ancak ilçe Sağlık Grup Başkanlığında 3 tane bilgisayar mevcut olduğunu ve şahsıma tahsis edilecek bir bilgisayarın olmamasından dolayı beni geçici olarak Sultanbeyli Merkez Sağlık Ocağı’na görevlendireceğini ancak yakında kuruma yeni bilgisayarların geleceğini bilgisayarlar geldiğinde beni tekrar Grup Başkanlığına çekeceğini ifade etti.
Merkez sağlık ocağı sorumlu tabibini telefonla arayarak sana bir arkadaş göndereceğim biz de şu an bilgisayar olmadığı için onu oraya veriyorum ama yakında tekrar geri çekeceğini ifade etti.
Bana da Merkez Sağlık Ocağı sorumlu tabibi Dr. Hakan Bey ile görüşmemi söyledi. Kendisiyle vedalaşarak sağlık ocağında görevime başlamak üzere ayrıldım.
Hemen akabinde Sultanbeyli Merkez Sağlık Ocağına doğru yola çıktım eski pasajdan bozma üç katlı bir iş hanının en üst katında hizmet vermekte olan sağlık ocağına gittim.
Dr. Hakan Beyi sordum poliklinik yaptığı söylediler bende orada çalışan görevli hemşireye Sağlık Grup Başkanlığından gönderildiğimi burada çalışmaya başlayacağımı söyledim. Siyah saçlı saçları omuzunda biten biraz tuhaf saç görüntüsü hemen dikkatimi çekmişti. Tanıştığım bu hemşirenin adı Necla’ydı kısa bir tanışma faslından sonra Necla hemşire yüksek sesle Yaşar Bey diye bağırmaya başladı. Ben de merak içerisinde kim gelecek diye beklerken elli yaş üstünde yaşlı bir abi geldi. Seslenen hemşire gelen Yaşar Abiyi benimle tanıştırdı daha sonra Dr. Hakan Bey polikliniğe ara verdiği sırada onunla da tanıştık.
Dr. Hakan bey az önceki hemşire Necla hanıma beni İsmail Beyin gönderdiğini ve buradaki işleyişi bana göstermesini söyledi. Yaşar Beye de hasta yönlendirme işlerini de bana göstermesini söyleyerek poliklinik yapmaya gitti.
Yaşar abi beni başka biri odaya alıp götürdü. O da sanki kullanılmayan depo gibi bir odaydı herhalde ben gelene kadar ihtiyaç duyup kullanma gereği duymadılar ancak ben kurumda başlayacağım için hemen bu odayı düzenledik Yaşar abi ile odayı organize edip temizliğini Yaşar abi yaptı ben de orada oturmaya başladım daha sonra Dr. Hakan bey ara verdiğinde yanımıza geldi. Yaşar abi ve bana bundan sonra hastalara sıra numarası verme işleminin benim tarafından yapılacağını söyledi. Yaşar abiye de konu hakkında bana bilgi vermesini söyledi.
O günkü tüm hastaların işlemleri benden önce yapıldığı için benim yapacağım bir işlem kalmamıştı gün boyu etrafı izleyerek çalışanları ve ortamı tanımaya çalışarak geçirdim.
Bulunduğumuz yer Sultanbeyli SSK dispanseri binasının en üst katıydı burası eski bir pasaj ortasında boşluk olan kare şeklinde üç katlı bir binaydı bizim sağlık ocağımız en üst katta bizim altımızda SSK dispanserinin poliklinikleri ve idari birimleri giriş katında yine SSK dispanserinin poliklinikleri vardı. -1 kadında ise SSK eczanesi vardı. Polikliniklerde hekimler tarafından muayene edilen hastalar -1 katında bulunan eczaneye giderek yeniden sıraya giriyor ve eczanede ilaçlarını almaya çalışıyorlardı.
Bizim hizmet verdiğimiz katta hasta yoğunluğu oldukça az olmasına rağmen neredeyse hasta olmamasına rağmen aşağıya baktığımda gerek poliklinik katlarında gerekse eczane katındaki yoğunluğu gördüm ve tuhafıma gitmişti. Zira ilk kez SSK ‘lıların hizmet aldığı ortamları gördüm.
O an aklıma düşen “Allah'ım beni aşağıdaki gibi kuyruklara düşürme diye dua ettim.” zira ben de artık SSK'lıydım ve hastalanma durumunda başvuracağım yer aşağıdaki poliklinikler ve ilacını alacağım yer aşağıdaki eczane olacaktı insanlara yukarıdan bakıyordum kimisi ilacının alamıyor, kimisi sıra kavgasına tutuşmuş bir vaziyetteydi. Hemen Rabbime sığındım “Allah bu insanları bu çileden kurtar.” diye dua ettim.
Mesai vaktini bitirince birer birer çalışanlar ayrılmaya başladı bizim kattaki görevli arkadaşlar da ayrılmaya başladı. Hemşire Özge hanımın yanında bir hemşire daha vardı dikkatimi çekmişti.
Zira başı kapalıydı ama ben gün boyu başı kapalı hiç kimseyi görmemiştim. Murat bey iyi akşamlar deyince bu hemşirenin Necla Hanım olduğunu anladım ve o an anladım ki Necla hanımın tuhaf bulduğum saçları aslında perukmuş.
Yani anlayacağınız kamu kurumlarında henüz başörtüsü yasağı devam ettiği yıllardır bu yıllar ve onu o halde görünce beynimden bir kere daha vurulmuşa döndüm zira ben de 28 Şubat mağduru bir insandım. Bir anda geçmişime gittim.
Hayatımda derin izlere bırakan başörtüsü yasağına değinmeden geçemeyeceğim zira ben de bir 28 Şubat mağduruyum. Liseyi İmam Hatip'te okudum, okuduğum yıllar 28 Şubat yıllarıydı 96-97 98'li yıllar. Yaşananları iliğimize kadar hissettik hor görülmeyi ötekileştirilmeyi dibine kadar yaşadık. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz bizler için televizyon ekranlarında aşağılayıcı ifadeleri kullanıyordu oysa biz devlet okulunda okuyorduk devletin atadığı öğretmenler tarafından eğitim görüyorduk devletin bakanlığı tarafından belirlenen müfredattaki dersleri alıyorduk ama bunlara rağmen sanki terörist gibi muamele görüyorduk.
*******
O günden bugüne değişenlere gelecek olursak!
Gelinen noktada neler değişti veya neler değişmedi şöyle sırayla bir inceleyelim her şeyden önce Trabzon-İstanbul arası olan 1400 kilometrelik yol 900 kilometreye düşürüldü.
Bir kurum düşünün ki 3 tane bilgisayarı var. Oysa şimdi öyle mi? Şu an İstanbul'da hangi kamu kurumuna giderseniz gidin ortalık bilgisayarlardan geçilmiyor.
Bir önceki yazımda ilk 15 Ocak ilk iş günüm demiştim bugünkü yazımda ise ilk iş günümü 5 Ocak olarak ifade ettim bu arada ki çelişki dikkatinizi çekti mi? Sorgulayanlarınız oldu mu hiç? Bilmiyorum!
Ayrıca 15 Ocak 2005 tarihi hafta sonuna denk geliyor Cumartesi’ne denk geliyor yani hafta sonu ben kamu kurumda işe başlamış olabilir miyim sizce? Tabi ki de öyle olmadı. Benim fiili göreve başlayış günüm 5 Ocak Salı günü. Hatta elimde ilk maaş bordrom bile hâlâ duruyor. Ancak firma benim sigorta girişimi 15 Ocak Cumartesi gününe kadar yapmadı.
10 günlük bir sigorta kaybımız var oysa şimdi öyle mi işçi işe girer ve işveren onun bildirimini aynı gün e-devlet üzerinden yapmak zorunda. İşveren zamanında yapmadığı bildirimden dolayı cezaya uğramakta ve işçinin hakkı korunmaktadır.
e-Devlet diyoruz değil mi? O vakitler işe girmek için bir sürü evrak ayarlamak için uğraşıp duruyorduk sabıka kaydı için adliyeden, ikametgâh ve nüfus kayıt örneği için muhtardan belgeler alıyorduk. Hazırlamak için harcanan zamanı harcanan ücreti bile daha demedim.
Gelinen noktada şimdi e-devlet ‘ten binlerce çeşit belgeyi ücretsiz bir şekilde oturduğumuz yerden alabiliyoruz.
SSK kuyruklarından eser kalmadı. Şimdi herkes doktor tarafından yazılan reçetesini Türkiye'nin her yerinden istediği eczaneden gidip anında olabiliyor.
Evet bunlar güzel gelişmelerdir. Zamana göre güzel çözüm getiren icraatlardır.
Değişenleri yazarken değişmeyenleri, değiştirilemeyenleri de yazmayı eksik bırakmayacağız, yazacağız bunca yıl geçmesine rağmen hâlâ düzene sokulamayan milli eğitim müfredatını konuşacağız.
Kamu kurumlarına atanan liyakatsiz ve çapsız yöneticileri konuşacağız bu yöneticiler eliyle memur ve kamu işçisi nasıl hükümete düşman ediliyor bunları anlatacağız.
Elbette günümüzün en büyük sorunu olan hayat pahalılığına değinmeden geçmeyeceğiz.
Bunca yıllara rağmen hâlâ değiştirilemeyen anayasayı konuşacağız. Hayatın her alanında eksikliğini hissettiren mevzuatı anlatacağız.
Yalnız tek farkla bunları yapacağız bu sorunları ortaya koyarken önerilerimizi de ifade edeceğiz, sadece eleştirip geçmeyeceğiz. Çünkü bizim niyetimiz bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek!
Kalın sağlıcakla…